#BeatAmsterdam
RUN YOUR MASTERPIECE
6 ay hazırlık, yüzlerce km, geçmeyecek gibi görünen sakatlıklar, yarım kalan antrenmanlar, bir dolu stres anı ve gününde doğru hamlelerle gelen 02:41:10’luk bir maraton hikâyesi…

Yarış Tercihi ve Hazırlık Dönemi…
Ekip olarak yılbaşında sezonu ikiye ayırarak, ilk yarısı yarı maratonlar, 10K’lar ve trail koşuları, ikinci yarısı ise seçilen maraton yarışına hazırlık olmak üzere planlama yapıyoruz. Amsterdam maratonu hikayesi tam da bu zamanlarda başladı. İlk iki maratonumu şehrimiz İstanbul’da güzel sürelerle koştuktan sonra Balam’ın Amsterdam’da çok daha iyi koşarsın demesiyle kendimi Amsterdam maratonu kaydını yaparken buldum.
Her yıl olduğu gibi Kaptan Sinan, maraton için antrenman programını yapıyor, haftaları geri saydıkça heyecanımız artıyordu. Bu dönem içinde taşınma, iş değişikliği gibi faktörlerin stresi üzerimdeyken, bir de IT band sendromu ile karşılaşmam motivasyonumu kırmıştı. Acil iyileşme kanalına girmek gerekiyordu. Balam’ın IT band üzerine yazdığı pilates programı çok iyi gelmişti ama yine de korku devam etmekteyedi. İyileştim dediğim zamana Uludağ Ultra Trail yarışı denk gelmişti, Dr. Çağrı’dan da koş ama yine de dikkat et uyarısı ile yarışa katılmıştım. Bu yarış benimi için “tamam iyileştim artık, Amsterdam’a tekrar odaklanabilirim” yarışı oldu.
Bir maraton koşabilmek için hazırlık dönemi olarak en az 3-4 ay lazım. Yarışların çoğunun yıl sonuna denk gelmesi nedeniyle antrenmanlar haliyle yaza denk geliyor, aşırı sıcak altında sabahın çok erken saatlerinde antrenman yapmak durumunda kalıyorduk. Bu durumlar, vücuda fark etmeden stres yüklemiş oluyor.
Bu zamanlardaki antrenmanlarda su, izotonik, jel vb. gibi beslenmeleri doğru yapmazsak, antrenman eğlenceden daha çok çileye dönüşebiliyor. Ben de çoğu kez bu hataya düştüm, zamanında beslenememe, uykusuz antrenmana çıkma, antrenmana hızlı başlama gibi bir çok sebepten dolayı antrenmanlarım yarıda kaldı, tamamlayamadım ve bu birkaç kez olunca hem moral kaybı hem de performans kaybı olarak geri dönmüş oldu. Vücudunuzu dinleyin, grafiklerinizi iyi okuyun, aman bu gibi detaylara dikkat edin!
Bu mental çöküşlü süreçte hemen hemen tüm tecrübeli arkadaşlarımın fikirlerini aldım, farklı metodlar denedim, riskliydi ama strateji tuttu. Kısaca daha easy, nabzı yormadan koşularla bu süreci atlattım. Bu konuda Cengiz’e ayrıca teşekkür ediyorum.
Geri sayım sona yaklaşırken yolculuk günü gelmişti;

Yarıştan iki gün önceye biletimizi almıştık. Sanki ekip olarak uçağı satın almış gibi, aynı uçakta baya kalabalıktık. Yolculuk eğlenceliydi, böyle ufak eğlenceler yarış öncesi stresi azaltıyor, motive ediyor acıkcası. İlk defa yurtdışına çıkmak, farklı ülkeyi farklı insanları göreceğim için heyecanlıydım. Amsterdam çok güzel bir şehir, hala aklım orada diyebilirim.
Şehrin büyüsü bana yarışı unutturmuştu, Amsterdam’da Expo’ya yakın bir bölgede oturan arkadaşlarımız Elif ve Murat’ın evine uğrayarak çantalarımızı bırakmaya gittiğimizde şahane bir kahvaltıyla bizi karşıladılar. Ardından kitlerimizi almak için Maraton Expo alanına gittik.Göğüs numaralarımız ile hatıra fotoğrafları çektikten sonra biraz şehrin tadını çıkarmak için alandan ayrıldık. Resmen medeniyete geldik diye diye Balam’ın biraz kafasını şişirmiş olabilirim 😊 İnsanlar saygılı, fazla araç ve trafiğin olmadığı bir yer hayal edin. Biz de spor veya keyif aracı olan bisikletler, Amsterdam’da ulaşım aracı olarak kullanılmakta… İlk gün zorlansam da şehre hemen alışmıştım. Eşyalarımızı tekrar alıp bizi misafir edecek olan arkadaşımız Merve’nin evine yerleşmiştik. Artık dinlenme zamanıydı. Kafamda ufak hesaplar yaparak geçişleri, beslenme anlarını, parkuru düşünmeye başlamıştım.
Yarıştan 1 gün önce:
Son bir ısınma olarak yapmış olduğumuz kısa mesafe ve easy koşu olan shake out koşusunu eve yakın olan Vesterpark’ta tek başıma yaptım. Şehirde o kadar güzel parklar var ki kendinizi alamıyorsunuz, toplamda 4K koştum ama kalbim parkın tamamını koş diyordu, neyse ki aklımı dinledim 😊
Ekip olarak farklı gün ve saatlerde uçuşlarımız nedeniyle topluca görüşememiştik, grup üzerinden buluşma noktasını belirledik, yarışın da geçiş noktası olan Vondelpark’ta buluşup hem arkadaşlarla özlem giderme hem de yarış anında yapacaklarımızı nelere dikkat edeceğimizi konuştuk.Yarıştan 1 gün öncesi en az yarış günü kadar önemli ve değerli. Yeme- içme, uyku, stres, efor, her şeye dikkat etmek gerekiyor. Çok fazla yormadan biraz daha şehrin keyfini sürerek tekrar eve döndük. Ben biraz kendimi kaçıracak olsam da sağolsun Balam hemen uyarıyor “Tüm içecek ve yiyecekleri yarıştan sonra yapacağız şimdi değil.” Ben de düzeltiyorum. Tüm süreçteki sabrına desteğine teşekkürler Sevgilim.
Yarış sabahı olabilecek tüm aksilikler için akşamdan hazırlığımızı yaptık, atlet, şort, kolluk, çorap, ayakkabı vs check listesi ile kafamız rahat şekilde uykuya geçip iyi bir gece geçirdim.

Yarış Sabahı:
Yarış anında tuvalet ihtiyacından veya zorluğundan kurtulmak için erkenden kalkıp metabolizmayı çalıştırmak gerekiyor. Ben küçük bir kahve ile bu işlemi hızlandırıyorum daha sonra bir dilim ekmek ve yarım muz yiyerek ritüelimi tamamlıyorum. Yarış kombinimi giyip son kontrolleri de yaptıktan sonra artık hazırım.
Start alanına 5 Km uzaklıktaydık. Maraton nedeniyle çoğu toplu taşıma çalışmıyordu. Ev sahibi arkadaşımız Merve’nin bisikletini alıp Balam ile Amsterdam’ın birbirinden güzel sokaklarından geçerek yarış alanına geldik. Bisiklet biraz yordu, bunu saklamayacağım…😊
Hedef süreden dolayı ilk grup olan beyaz alana geçmeden, ısınma, drill ve atakları stadyum dışında tamamladıktan sonra, start alanında yerimi aldım. Daha önceden beslenme stratejisini yaptığım şekilde ısınmadan sonra starta 5 dk kala ilk jelimi kullandım. O beş dakikalık süreç çok heyecanlı ve nabız yükselten anlardandı, diğer bir yandan da atmosfer insanı hipnotize edecek şekildeydi.
Veee start anı…🏁
Hızlı başlamamalıyım hızlı başlamamalıyım derken, yine hızlı başladım 😅 Müthiş bir kalabalık insanı çekiyordu resmen. Neyse ki hızlıca tutunup gideceğim ekibi ilk km’lerde buldum.Yaklaşık otuz kişilik bir grubun içine dahil olarak yarışı sürdürdüm.O kadar heyecanlıydı ki nabız veya pace kontrolünü bile unutmuştum, sadece ayak uyduruyordum.Yol boyunca oldukça kalabalık bir seyirci desteği vardı, hatta aralarında o kadar çok Türk vardı ki kendimi bir an yurtiçinde gibi hissettim. Hepsine ayrı ayrı teşekkürler…
Hazırlık döneminde birçok kez, önceki maratonları izledim, hep aklımda kalan strateji yapamadığım yer Amstel nehri kenarındaki git-gel kısmıydı. 12 ile 25. km’ler arası bu alana denk geliyordu ve yarışın geri kalanı için kritik bir yere sahipti. Buraları az hasarla geçmeliydim, ama nasıl?
Grup halinde koştuğumuz otuz kişilik paketin arasına saklanmalıydım ama ne olduysa birden kendimi grubun önünde tavşanlık yaparken buldum 😊 Bir sorun yok, dönüşte rüzgarı arkama alırım diye hesap yaparken dönüşte de karşıdan rüzgara maruz kaldım ama o otuz kişilik grup birden kayboldu.
Hemen acil durum senaryosu üretip nabız ve pace kontrolüne geçtim. Antrenmanlarda da tükenmeye başladığım, yarım bıraktığım km olan 25’e doğru gidiyordum. 25.km’de desteğe gelen Sinan, Cem, Burak ve Engin yol kenarında beni bekliyorlardı. Hem onlara hem de İstanbul’dan takip eden arkadaşlara moral vermek amacıyla güçlü poz vermeliydim. Bir yandan nabzım çıkmaya başlamış, sıkıntı geliyorum diyordu. 25.km’de güçlü ve güzel bir poz verip geçtikten sonra 26.km’de “Side Stitch” denilen bölümde sıkışma yaşadım ve hemen kenara çekilip müdahale etmeye çalıştım.
*Side Stitch Türkçe karşılığı yan dikiş olan göğüs kafesinin yan alt kısmına giren ağrıya denir. Çoğu zaman dalağımız şişti diyerek karıştırıyoruz. Bu ağrının sebepleri hızlı koşu , iyi ısınmama veya beslenme hatası olabilir. Benim karşılaşma sebebim ise tempomdan hızlı gitmemden kaynaklanıyor.*
Cengiz yarış öncesi uyarmıştı “bu kilometrelere dikkat et, buralarda patlıyorsun gerekirse kendini geriye çek, pace düşür sonlarda kapatırsın” diye. Uyarısını dikkate aldım 26.km’yi biraz geri çekilerek geçtim. Bu geri çekilme belki birkaç saniye kaybettirdi ama yarışa devam etmemi sağladı. Teşekkürler Cengiz…
27 ve 28.km’leri de hedef tempomda gidince “işte tamam, bundan sonrası kontrol bende” dedim ve büyük bir keyifle devam ettim. Yarışın büyük kısmında parkurun kalabalık olmasına rağmen koştuğum tempoda tek başımaydım. Km’leri bir bir geçerken sonuç ne çıkar hesaplaması yapıyordum artık.
Bu arada hazırlık döneminde hedefi 02:39:59 olarak belirlemiştik ama daha sonraki sakatlık ve antrenmanları tamamlayamamalar hedefte revizyona gitmeme neden olmuştu. Bir gün öncesinde Engin “hedefi ne koydun, yarın neler yapacaksın?” dediğinde “2:39 çıkmayacak ama 2:42 için uğraşacağım” demiştim.
Yarış içinde hesaplamalara devam ederken 02:38 – 02:39 gibi bir süre geliyordu, çok moralliydim. Taa ki 32.km’de giren krampa kadar… İlk maratonumda da kabusum olmuştu. Neyse ki tecrübeden dolayı nasıl tedavi edeceğimi nasıl devam edeceğimi biliyordum. Kısa kısa tedavilerden sonra hemen devam ettim ama kramplar da bacaklarda geziyordu. Son 6.km’de negatife çevirme hesapları suya düşmüş oldu. Süre hedefi de bir anda bir önceki akşam konuştuğumuz 02:42’ye döndü.
Finishe kalan km’ler azaldıkça heyecandan ölecek gibiydim. 39 – 40 – 41 derken Beat Cheer Ekibi yine efsaneydi. Hatta gözlüğümü kalabalığa fırlattım. Hala neden öyle bi şey yaptım bilmiyorum 😊
Defalarca izlediğim o finish anını, stadyuma girişimi hiç unutmayacağım. En güzel son 250 metreydi. Ertan seni de unutmayacağım, finishte nasıl bir destekti o, beni bile korkuttun 😊
Tribünlere Kipchoge edasıyla poz vermelerim de unutulmazdı tabii 😉

Saate bakıp 02:41:10 görünce yutkunmam, ağlamamak için kendimi zor tutmam, madalyayı alıp stadyum dışına çıkıp, Balam ve Cengiz’in üzerime koşmalarına kadar sürdü. Artık saldım kendimi, ağlayarak bana doğru koşan herkese sarıldım.
Şimdi ise Amsterdam maratonunun yarış içinde karşılaştığım sorunları nasıl minimumda tutabilirim değerlendirmesi yapıp önümüzdeki sezondaki maratonlarda daha hızlı bir hedef için çalışmalara başlayacağım.
Bu derece ile hem kendi adıma, hem de ekip adına güzel bir iş çıkardığıma inanıyorum. Bu olumsuz süreci güzel bir noktaya çevirmeme yardımcı olan tüm ekibe tek tek teşekkür ederim.
Yeni sezonda Valencia veya Berlin maratonu hikayesinde görüşmek üzere. Sağlıkla ve koşuyla kalın!
İyi ki varsın BEAT RUN CREW!
Canpolat Akbay